Eşi Olmayan devrim

Remove the row

Column: 1

 

O devrim, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşudur. Târihin hiçbir devrinde, kansız ve başından sonuna kadar demokratik bir tutumla başarılmış başka devrim yoktur.
Gelişmemiş ülkeleri bir tarafa bıraksak bile, en gelişmiş ülkelerdeki devrimler de kanlıdır. Ayaklanmalar, masum insanların yerlerinden yurtlarından olmaları, suçsuz insanların katli ile kana bulanmışlardır. Çoğunda, ayni ülkenin insanları birbirleriyle savaşmış, kardeş kardeşe karşı çıkmış, aileler parçalanmıştır.
Hiçbir iç karmaşa olmadan yapılan bu devrimin özelliği, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla, 700 yıl Dünyânın büyük bir kısmında hükümdar olmuş Osmanlı hanedânının, sessiz sedasız sona ermesidir. Ayni zamanda da yeni kuruluşun uluslararası câmiada, istinâsız kabûl edilmiş olmasıdır.
Bu eşsiz başarıyı, Mustafa Kemal’in dehâsı, azmi ve derin ileri görüşüne borçluyuz. Bu devrim sırasında bir hükümet darbesi bile yapılmamıştı. Yarısından fazlası işgal altındaki yurtta doğru dürüst bir ordu bile yoktu. Düşman işgâli altındaki olmayan bölgede sıkışmış bir avuç toplulukta, önce meclis kurulmuş ve yapılacak işlerin kararları meclis tarafından alınmıştı.
O, yalnız hareket etmek için elinde her türlü imkân ve güç var iken, kendi olanaklarını kullanmak yerine, kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen kararlar çerçevesinde hareket etmeyi seçti. İstiklâl savaşını yönetmek için bile, Meclisin kendisini başkumandan olarak seçmesinden sonra yapmayı doğru buldu.
Yaptığı her girişiminde adâletin var olmasını, hukukun uygulanmasını, yasalar çerçevesinde hareketi, hiçbir zaman elden bırakmadı ve bıraktırtmadı. Bunları yapabilmesinin önde gelen nedeni, halkın güven ve takdirini kazanmış olması ve halkın, özellikle köylünün gücüne, vatan sevgisine olan sarsılmaz güveninden ötürüydü. Bu karşılıklı güveni de, başta olduğu bütün yaşamı boyunca, sapmadan, şaşmadan sürdürdü.
Onun öngörüşünün derinliğini anlatabilmek için sanırım şu örnek yeterlidir: Henüz hiçbir kongre yapılmamıştı. Vatanı düşmana peşkeş çekmiş padişah tarafından bütün rütbelerinden azledilmiş ve tutuklama emri vardı. Mustafa Kemal, bir otel odasında, parasız pulsuz, güçsüz otururken, yol arkadaşı İzzettin’e (1) “İzzet, kadınlara oy hakkı tanımalıyız” demişti. Kimsenin haberi yoktu amma, o aklında çoktan ülkeyi kurmuştu ve yapılması gereken işleri düşünüyordu!
Atatürk “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” demiş ve ülkenin var olabilmesi için kaçınılmaz olan bu yoldan, hiçbir nedenle

Column: 2

ayrılmamıştı. En zor zamanlarda bile ayni gâyeye doğru ilerlemek için her fedakârlığı yapmayı öngörerek hareket etmişti. Hedefe varmak için gereken bütün yatırımlara ön ayak olmuştu. Geçmişte ülkemize göz dikmiş olanlarla bile, ülkenin yararına ilişkiler kurmayı başarmıştı. Bu yolda yürürken de, hiçbir taviz vermemişti.
Ne yazık ki, onunla beraber yürümüş olanlar bile, vefatından daha birkaç yıl sonra dışarıya bağımlı olmaya rıza göstermeye başladılar. Partisel ve kişisel çıkarları için tavizlere râzı olanlar, 80 yılda ülkemizin neredeyse tamamen dışarıya bağımlı olmasına ve borç batağına düşmesine neden oldular.
Bugün için en kritik bağımlılık, enerjide dışarıya bağlı olmaktır. Enerjide bağımsız olmadan, sanayide, tarımda, savunmada, ısınmada, kısacası hiçbir şeyde bağımsız olamayız. Er geç başkasının isteklerine biat etmek zorunda oluruz.
Elimizdeki imkânlarla güneş enerjisi / fotovoltaik paneller ile elektrik üretimine ağırlık vermemek, panel sanayisini kurarak dünya piyasasında yerimizi kapmamak, vatana ihânetten farksızdır.
Bu akıl tutulmasında en büyük suçlu da, suskun kalan halk, basın ve medyadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Basın ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir” sözüyle bizleri uyardığını hepimiz biliyoruz. Lafı geldiği zaman mangalda kül bırakmayanlar, nasıl oluyor da ülkenin bu kadar büyük sorunları varken onun sözlerini hatırlamazlar, dinlemezler? Bunun cevabı elbet var, amma burası söylemenin yeri değil!

10 Kasım günü sokaklara döküleceklerden ve gazete sayfalarını dolduracaklardan sormamız gerekiyor:
Bu önemli günde onu anarken, onun sözlerini dinlemediğinizden ötürü, sorunların bir parçası olduğunuzun farkında değil misiniz?
Halkın devamlı isteği, basının devamlı ve ısrarlı katkısı olmadan, hiçbir şeyin olagelmeyeceğini hâlâ anlamadınız mı?

Yok-etmek zorunda olduğumuz sorunlar,  bir kişi ve parti sorunu değil, ülkemizin bekâsı sorunu. Vakit çok dar, boş laflarla avunacağımıza aklımızı başımıza toplayalım ve ülkenin temel sorunlarına odaklanarak, onun yolundan ayrılmayalım.
Aksini yapmak, yâni içinde olduğumuz ayrıntılarla boğulmuş yolun sonu, esârettir, vatana ve Atatürk’ün anısına ihânetten farksızdır.

  • Gn. İzzettin Çalışlar hatıratından.

Bu yazım, Insancıl Kültür ve Sanat Dergisinin Kasım sayısında, Atatürk için yazdığım şiirle birlikte, benim onayımla, yayımlandı.

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments