Ortadoğu’ya gereken panzehir

 

Savaş, ülkelerin veya yöneticilerinin çıkarları için yapılan cinayettir. Barış da, zayıf tarafın çıkarlarının tamamını kaybetmemesi için vermeyi kabul ettiği ödündür.

  1. Yüzyılda güçlü olmak için sadece silah gücü yeterli değil. Para gücü her şeye hâkim. İkisine birden sâhip olanın, insanlığa karşı her şeyi yapmaya kendisinde hak gördüğü bir çağdayız. Yaşamakta olduğumuz Ortadoğu karmaşası, bunun utanç verici bir örneğidir.

ABD güçlü, paralı Museviler de ABD’de oldukça, İsrail’in varlığına hiçbir güç engel olamaz. İsrail Ortadoğu’da var oldukça, onun çıkarlarının ve emniyetinin ön planda olacağı, bunu gerçekleştirmek için her yönteme başvurulacağı, izlenen bir gerçek. Ortadoğu’yu İsrail’in varlığı olmadan düşünmek olanaksız. İsrail’in çıkarlarını ve geleceğini korumak içim ABD her şeyi yaptı, yapıyor ve yapacaktır. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi bu kararın uygulamasıdır.

1945 yılındaki zorâki kuruluşundan beri uygulanan yayılma politikası, İsrail’in bir avuç toprakta ve düşman olarak algılamayı seçtiği bir Arap dünyasının içinde yaşamayacağını belli etmişti. İstilacı hareketlerine karşı alınmış olan Birleşmiş Milletlerin kararlarını hiçe sayarak, 62 yıldır genişlemeye devam etmesi, bunun kanıtıdır.

Saddam desteklenerek İran’la savaşa, sonra da Kuveyt’i işgale sürüldü. Sonra New York’taki ikiz kulelerin yıkılışının bahâne edilerek, 1991 yılında başlatılmış olan Çöl savaşı sonrası Irak’ın parçalanması başladı. Bu olaylar, 1978 yılında İsrail Meclisi Knesset’te açıklanmış olan Büyük İsrail Planının, ABD eliyle uygulamasının başlangıcıdır. Yeni Ortadoğu’nun haritasının yayınlanması ve ABD’nin o zamanki Dış İşleri Bakanı Condoleezza Rice’ın o bölgede verdiği bir demeçte, sınırların değişeceğini söylemiş olması, herkesin bildiği bir gerçek.

Uygulama, El kaide ve Taliban’ın desteklenip Rusya’nın Afganistan’dan atılması ile başladı, Saddam’ın Kuveyt hareketinden sonra Irak’ın istîlâsı ile devam etti, 16 yıldır uygulanan böl ve yönet politikası ile Suriye’nin parçalanmasına kadar gelindi. Ufak tefek engellerle karşılaşmış olsa da, ABD’nin İsrail ile müşterek Büyük Ortadoğu Planı ana hatlarında başarıyla devam ediyor. İsrail tamamen emniyete alınana kadar da devam edecektir.

Ortadoğu’da savaşarak sulha varılmayacağı bilinmelidir.

Ülkeler arasındaki ilişkileri, her şeyden evvel, çıkarların yönlendirdiğini biliyoruz. Kin, nefret, ırk ayrılıkları, din ve tarikat farkları bile ikinci planda kalıyor. Bunun en iyi örneği de İsrail’e düşman olarak aksettirilen Ortadoğu ülkeleri içinde, Suudi Arabistan, İsrail ve ABD arasındaki ilişkidir. Bu örnekten yola çıkılınca da, akıllıca planlandığı takdirde, diğer ülkelerle de çıkarlara dayanan aynı olumlu ilişkinin kurulabilmesi olasıdır. Seçilmiş olan yol ise, tam bunun tersidir.

Afganistan’da uğradığı yenilgiyi, Suriye’de kurmayı başardığı deniz üssü ile telâfi etmiş olan Rusya’nın, bölgede sağladığı başarılı konum, Batı’nın Ortadoğu planında önemli değişikliğe neden oldu. Suriye’nin haritadan silinmesi gerçekleşmedi ve ABD Rusya’nın Akdeniz’deki varlığının kalıcı olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Hiç ortada yokken Rusya Ortadoğu’da söz sahibi oluverdi. Bu oluşumla da, şimdilik Suriye’nin bekâsı sağlandı, aynı zamanda da İsrail ile bir anlaşma ortamı doğmuş oldu.

1970’den başlayarak, Hafız Esad zamanından beri uygulanan tutumun Suriye’ye nelere mal olduğu izledik. Hazır Rusya’nın varlığı ve ABD üzerindeki yaptırım gücü devam ederken, Suriye atlatmış olduğu yok olma tehlikesini göz önünde tutmalı, elinde fırsat varken İsrail ile anlaşma yolunu seçmelidir. İsrail’in korunması için elzem olan Golan Tepelerini Suriye hiçbir zaman geri alamaz. İsrail ile yapılacak bir barış anlaşması için onları fedâ etmek, ödenecek ufak bir ödül sayılmalıdır.

Diğer yandan Batı’nın desteği devam ettikçe ve ona karşı Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına engel olabilecek bir güç var olmadıkça, bundan sonra yapılması gereken, kuruluşun o bölgeye kısıtlı kalması için çalışmaktır.

Oynanan oyunun aktörleri olan ülkeler için; İran, Kürt ve İsrail doğal gazının Avrupa’ya ulaşmasını sağlamanın önemi ve Rusya, İran ve İsrail üçlüsünün bu yolda çalışmalar yaptığı da biliniyor. Böyle bir anlaşmanın Suriye’nin eline zayıflatacağı açıktır. Rusya ile beraber Suriye’nin de böyle bir antlaşmada içinde olması, Kürt koridorunun Akdeniz’e açılmasına gerek bırakmayacak ve Türkiye dâhil bütün taraflar kârlı çıkacaklardır.

İlk paragrafta belirttiğim gibi, en az kayıpla yenilgiyi kabul etmek ve İsrail, dolayısıyla Batı ile düşmanlığa son vermek, Suriye için başarı sayılacaktır. Türkiye’nin de bu durumu desteklemesi olası büyük kayıplarını önleyecek ve bölgeye gelecek barış havasından en yakın ülke olarak büyük ekonomik faydalar da elde edecektir. Bu fırsatın kaçırılmaması ve barışa müdâhil olunması, önemle üzerinde durulması gereken, içine düşülmüş olan keşmekeşten az bir yarayla çıkmanın, belki de son yoludur.

Bunların olabildiği zaman silah satışları azaldığında, emperyalistlerin zararının nasıl telâfi edileceği de, başka bir yazımın konusu olacak.

About The Author

0 Comments