Neden Nükleer?

 

İnternet ortamında Nükleer reaktörler hakkında var olan bol bilginin hepsini burada tekrar etmek anlamsız.

Özetlersek: 2017 Nisa ayı itibariyle Dünyâda, 30 ülkede elektrik üreten çalışır vaziyette 449 Nükleer reaktör var. Nükleer santraller elektrik gereksiniminin sadece yüzde 11’ini üretiyorlar. 2013 verilerine göre üretilen elektriğin: %41 Kömürden, %22 Doğal Gazdan, %16 Akarsulardan, %11 Nükleer santrallerden, %4 petrolden, %2 Biyokimya ürünlerinden, %4 diğer kaynaklardan elde ediliyor.

1952 ile 2011 yılları arasında 32 Nükleer santral kazası olmuş. Bunların hem hemen hepsinde radyasyon yayılması var ve çoğunda can kaybı bulunuyor. Radyasyonun etkisi de, kazaların önemine göre artıyor. İçlerinde doğaya salınmış radyasyonun 11 yıldır temizlenemediği ve etkisini sürdürdüğü kazalar var. Hâlâ radyasyona bağlı ölümler oluyor.

1952 Chalk River Kanada, 1957 Windscale Pile İngiltere, Kyshym Rusya, 1958 Vinca Yugaslavya, Chalk River Kanada, 1959 Santa Susana USA, 1064 Charlstown USA, 1966 Monroe USA, 1967 Chapelctoss İngiltere, 1969 Luecerns İsviçre, 1977 Jaslovke Bohunice Çkoslavakya, 1979 Three Mile İsland USA, 1980 Saint Laurent des Aux Fransa, 1981 Tsurage Japonya, 1986 Hamm-Uentrop Almanya, Chernobil Ukranya, 1989 Greifswald Almanya, Vandelios İspanya, 1993 Cadarache Fransa, Tomsk Rusya, 1999 İshikawa Japonya, Yanangio Peru, Takaimura Japonya, 2003 Paks Macaristan, 2005 Brainwood USA, Atucha Arjantina, Sallafield İngiltere, 2006 Erwin USA, Forsmark İsveç,Fleurus Belçika, 2011 Onugava Japonya ve Fukushima Japonya’da ufaklı büyüklü kazalar olmuş.

 

Kazalardan ötürü yayılan radyasyonun uzun vadedeki kanser yapan etkileri için çok ayrıntılı bilgiler de var. Örneğin öne çıkan etkilerinden birisi, kaza olan bölgede gençlerde tayroid kanseri 150 kat artmış!

Sağlığa zarar sadece kazalardan ötürü olmuyor. Santrallerin normal çalışması sırasında da, ufak bir dikkatsizlikle havaya karışan çıktıların yağmurlarla toprağa dönmesi ve soğutma sularının doğaya karışması olageliyor. Bu karışım da, soluduğumuz hava, yediğimiz hayvanlar ve diğer ürünlerle bizi etkiliyor.

Bu konuda var olan kapsamlı ve ayrıntılı bilgilere bakıldığında veriler radyo aktif yayılmadan ötürü sağlığımıza öldürücü zarar verebildiği kesin. Bu tesislerin insanoğlunun kendi kurduğu birer saatli bomba olarak var olduğu da şüphesiz bir gerçek. Bu nedenle de birçok ülke artık bunları yapmaktan vazgeçmiş. Almanya da gelecek on yılda var olanları da kapatmak kararı almış.

 

Diğer taraftan güneş enerjisinden elektrik üretiminin sağlığımıza zararı yok. Kaza tehlikesi mevcut değil. Ne yöreye, ne doğaya, ne yaratıklara, ne de bitkilere zararı var. Tükenmez enerji kaynağı da birçok ülke için verimli olarak var. Üretim maliyeti de artık fosilden üretilenlerin seviyesine yakın ve her geçen gün daha da verimli panel kullanımı ile maliyet düşüyor. Rüzgârdan elektrik üreten çiftlikler de doğru mevkilerde kurulduğunda hem ekonomik hem de zararsız.

 

Nükleer reaktör kullanan ülkelerin çoğu teknolojide ve genel olarak çağdaş yöntemleri uygulamada ilerlemiş ülkeler. Buna rağmen kazaları önlemekten âcizler. Çünkü yapılan iş çok devamlı bakım, dikkat ve bilgi istiyor. Bütün bunların yerine getirildiğini varsaysak bile, kültürlü, metodik ve dikkatli insanların yaşadığı Japonya’da olduğu gibi, deprem etkisinden kaçınmak olanak dışı. Yâni deprem bölgesinde bu tesisleri kurmak, saatli bombanın düğmesine basmaktan farksız.

Türkiye de, Japonya gibi deprem bölgesi! Hem de, hemen hemen yurdun her tarafı!

 

Dünyanın her tarafında nükleer santrallerin kurulmasına karşı olan ve halkları bilgilendiren, uyaran örgütler var. Bunların en başında Greenpeace geliyor. Bütün bu gayrete ve bilgilere rağmen akıl almaz cinnet devam ediyor.

Başlıktaki sualimize dönersek, cevaplamak zor değil. Ancak sorulması gereken asıl sual:

Bu kadar karşıt bilgi ve tehlike olduğu hâlde neden bu işi bilenler kurmak isteyenlere karşı çıkıp, iknâ etmeye gayret etmiyorlar?

Neden bıkmadan, usanmadan, başarılı oluncaya kadar çalışmıyorlar?

Basın neden susuyor?

Bu akıl tutulmalarına cevap bulmak ise imkânsız! Susanlar da sorumlu değiller mi? Özellikle, basın! Sonradan pişmanlık para etmeyecek.

About The Author

0 Comments