Ne yapmak lâzım?

Özerklik ve özgürlük hakkındaki son altı yazımdaki önerilerimden ötürü, başlıktaki sual bana okuyucularım tarafından soruldu. Cevabını beraberce araştıralım.

Öncelikle, yapılamaz diye bir şey yok. Arzu ve kararlılık olunca, herşeyin bir yolu var. Evvelce de belirttiğim gibi, yapılması gerekenler,para, yâni bütce sorunu olarak algılanamaz. Çünki, algılandığında, esâret kabûl edilmiş olur. O hâlde, özerk olmak isteyen ülke için sorun, para sorunu olmamalı.

Sorun, yapılabilip yapılamayacağı da değil, yapılmalarına engel olan şartların nasıl üstünden gelineceği ve nasıl yapılmaya başlanacağı.

Hiçbir ülkede, iç ve dış engellere karşı durabilmek kendiliğinden olagelmez. Zaten olabilseydi konuştuklarımız yapılmış olurdu. Neden yapılmaz?

Mükemmel yönetimi olan bir ülkede, konumuz olan kaçınılmazlar, seçilenler tarafından görevleri icabı yapılır. Diğerlerinde ise, önceliğin oy ve rant getirecek yapımlara kısıtlı kaldığı görülür.

O ülkelerde de yegâne başarı yolu, halkın gücünü kullanmaktır. Eğer varsa, halkın gücüne karşı hiçbir yönetim devamlı olarak karşı duramaz. Büyük bir olasılıkla yönetim, er-geç istenenleri bir oy kazanma yolu yaparak da olsa, yerine getirmek zorunda kalır.

Gereken, halkın gücünü kullanacak bilgide, neden kullanması gerektiğinin bilincinde ve isteteğinde, olmasını sağlamaktır.

Bu güç de iki türlü ortaya çıkar:

Çağdaş ve ilerlemiş toplumlarda halk bilinçli olarak kendiliğinden yapılması gerekenleri seçtikleri temsilcilerinden bekler. Gerekeni yapmazlarsa bir daha seçilmeyeceklerini bilenler, istekleri yerine getirirler. Getirmeye mecbur olurlar.

Diğer toplumlarda ise gereken, öncelikle halkı bilinçlendirmektir.

Kitap okumayan, çıkarlarını herşeyin önüne koymaya alışmış, ne yapılması gerektiğini bilmeyen, sade şikâyetle yetinip, herşeyi yukarıdan beklemeye şartlandırılmış toplumlarda, kalan tek yol, basın ve TV’yi kullanmaktır. Bu yaptırım sırasında öncelik, basındadır.

Çünki ,Basın,ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir”.M.K.

Kendiliğinden hareket etmek yeteneğinde olmayan basın’ı harekete geçirmek için de yegâne yol, bireyin isteği ve katkısıdır. Birey, basın mensuplarını uyarmadan, tazyik etmeden, gerekirse ısrarlarıyla mecbur etmeden, gâyeye erişilemez.

Çünki, basın’ın üzerinde durmadığı konular, hemen hemen hiçbir konu, hiçbir yere gitmez.

Bu başlangıcı oluşturmak da, ülkenin vatanseverlerinin görevi. Aklı biraz eren, eli kalem tutan, telefon etmesini bilen, ülkenin geleceğini biraz da olsa düşünen her bireyin, yazarlarına isteklerini aksettirmeleri.

Bu gibi konular bir kere yazılmakla hiç bir yere varmaz. Çabucak unutulur veya unutturulur. O nedenle yapılaması gerekenin ikinci kademesi de, o yazarların bu konuları devamlı olarak gündemde tutmalarını sağlamaktır. Yâni başlangıcın peşini bırakmamaktır.

Bu yapıldığı takdirde, hükümet kimin yönetiminde olursa olsun, dışarıdan baskılar var olsa bile, yapılmaması gibi bir durum olamaz. Bireyden başlayan istek, halkın isteği hâline geldiğinde onun önüne hiçbirşey geçemez. Târih bunun kanıtlarıyla dolu.

Baştaki sorunun irdelediğimiz cevabı, bir ülkenin geleceği, yâni özgürlüğü ve özerkliği bireyin isteğine, bireylerden oluşan halkın isteğine, halkın harekete geçirceği basın’a bağlı olduğu.

Bireyin / halkın geyreti olmazsa, varılacak yer gelinmiş olan yerden farklı olmaz. Yâni özerklik ve özgürlük dâima tehlikede olur. Yapılmasını başkalarından beklemek de hiç bir işe yaramaz ve varılacak yer de, er-geç esârettir.

Dünyânın İçinde olduğu, insafsız, vahşi, ekeno-terör ortamı, bunun başka türlü olmasını hiç bir zaman olanak vermez. Zâten her yer olanak vermediğinin örnekleriyle dolu!

Kısacası, esâret, sâde halkkın seçtiği yönetimin yanlışından, noksanlarından değil, bireyin bilgisizliğinden ve tembelliğinden olur. Kabahatleri başkalarına atmaktan vaz geçmek ve eli taşın altına koymak, yaşamak istenen özgürlüğün var olabilmesine katkıda bulunmak gerekir.

Okuyucularıma cevabım: Gerçekten istemek ve elde etmek için yılmadan devamlı çalışmak lâzım. 

 

About The Author

0 Comments