Sayın Gülfem İşbilen:

Sayın Gülfem İşbilen:

Seyahatler, yazlık yerim Bodrum’a dönüş, ve ADSL sorunları nihayet arkada kaldı. Sizin sorularınızı cevaplamaya çalışacağım.
Biliniz ki, sizin kişi olarak gösterdiğiniz duyarlık ve uyanıklık en önemli adımdır. Bundan ötürü mutlu olmalısınız. Bu mutluluk sizin ayni yolda karar ve etkinlikle ilerlemenize yardımcı olacaktır.
Toplumumuzun en büyük ve yaygın kusurlarından birisi bilmemenin zül olduğunu, aşağılayıcı bir noksanlık olduğunu sanmasıdır. Bu kişilerin hemen hepsi öğrenmeye çalışmamanın daha büyük zül olduğunu bilmezler. Üstelik bilmediklerini örtmek için bilirmiş gibi yaparak iddacı ve saldırgan olurlar. En çok kullanılan kelimelerimiz: Amma, Hayır, Hayır evet, Öyle değil, Ben sana söyleyeyim, Biliyorum, Evet amma, dır. Etrafınızda, söylediğinize: ‘Ama kardeşim’, veya Hayırrr, diye cevaplıyanların nekadar bol olduğuna dikkat ediniz.
Bilgi noksanlığını utanç sayan ve bunu örtülmesi gereken kişisel bir noksanlık olarak düşünenler, kendilerini bilgisiz ve negetif kalmaya mahkum etmiş olurlar. Bu kısadöngüden kurtulamamak ülkemizde milli bir sorun boyutundadır.
Bu nedenle sizin gibi aydın bir kişinin ilk yöntemi karşısındakine, sabır, sukünet, ve candan samimiyetle, konuşma sırasında en olumlu yaklaşım örneğini, belli etmeded sergilemek olmalıdır. Gelişmek uzun zaman alır, yaklaşım hemen meyva vermese de, o kişi sonradan sizin tarzınızı anlayamaya başlaycak ve belki kendi de uygulama yoluna gidebilecektir. Bu gibi kişilere doğrudan yol göstermek tamamen negatifleşmelerine ve savunmaya geçmelerine neden olacağından kaçınılması gereken bir yaklaşımdır.
Demek istediğim şudur: Bir kişinin bilgiye, gelişmeye, açık olması için evvela özgüveninin sağlıklı olması gerekir. Özgüven dışarıdan güdümlenemez ve kişinin kendisinin oraya erişmesini sağlamak gerekir.
Kendi çevrenizde şayet bir olgunluk örneği olabilirseniz, büyük bir başlangıca katkıda bulunmuş olursunuz. Aksi halde açık olmayan beyinler daima savunmada kalacak yeniliklere varmasını beceremeyeceklerdir.
Bilinçsizlik, okumamaktan, dinleyememekten, bu nedenle de öğrenemekten doğar. Blinçsizlerin ilk öğrenmesi gereken, hiçkimsenin herşeyi bilmediği, herkezin devamlı olarak bilmediğini öğrenmek durumunda hayatını sürdürdüğü olmalıdır. Aksini düşünenler aşağılık kompleksinde yaşayan ve hayatlarını yetiren zavallılardır.
Bilinçli olmak, arzu, sevgi, ve ilgi gerektirir. Birçok insan tamamen bencil ve ilgisizdir. Bilhassa çok hoşgörüsü olan toplumumuz, herşeyi evvela Padişah babadan, sonra da Devlet babadan beklemeye şartlandırılmış olduğundan, ilgili olmayı unutmuşturlar. Bıçak kemiğe dayanmadan da hiçbir girişimde bulunmaz, salon veya kahve politikasıyla, boş konuşmalarla vakit öldürürler. Bunlar sadece blinçsiz kısımda değil, aydın geçinen ‘karanlık aydınlarımızın’ içinde de çok vardır. Milli sorunlarımızın birçoğu da bu yüzden kaynaklanmış ve devam etmektedir.
Kişisel çıkarlar maalesef bütün toplumlarda insanı yönlendiren en belirli unsur olmuştur. Birçok kişi bilinçli olarak, bazıları da farkında olmadan kişiliğini milli ve toplumsal gerekselerin önüne koymaktadır. Bu esasında bütün dünyada böyledir. Bu tür bozuklıkları normaldir diye kabul etmek (Turgut Özal’ın, Memurum işini bilir, demesi gibi) nekadar yanlışsa, bu kusurların yanlız bizde olduğunu düşünmek de okadar yanlış olur. Batı kompleksi bizi bu yönde de şartlamıştır.
Toplumumuzda Batı kompleksi 18. yüzyıldan beri başlamış, Jöntürklerin zamanında, 19. yy başında gelişmiş, sonraki yıllarda da büyümüştür. Atatürk’ün Jöntürklerden kendisini ayırması da bu yüzden olmuştur. Atatürk hiçbirzaman Batı’yı taklit etmek, onlar gibi olmak gayesi gütmemiş, kendi güç ve değerini tartabilmiştir. Batı’dan sadece iyi taraflarını, bilim’i örnek almak gerektiğini söylemiştir. Bu yüzden de yy’lardır atıl yatan bir toplumu dünyanın en başarılı bir devrimine sokabilmiştir. Özgüven, ve bilgiye dayanma, bir Milleti kurtarmıştır. Hurafeye dayanmamanın, ulama ile yönetim olmayacağının, dinsizlik olmadığını anlamış ve anlatmıştır.
Hayat, süresi boyunca, yavaş yavaş çıkmamız gereken bir merdivendir. Bilinç bu merdivenin her basamağında öğrendiğimiz, hiçbirzaman azalmayan bir hazinedir. Bilinçli olmanın en başında nekadar az şey bildiğimizin idrakı gelir.
Etrafımızda bilinçsiz olarak gördüklerimize neden hala anlamıyorlar demeden evvel, aynen sizin yaptığınız gibi; Nasıl onları da bilince eriştirebilirim diye düşünmek gerekir. İşte sizin gibi bunu kavrayan bir aydın, artık bütün hayatı boyunca bir vazife üstelenmiş sayılır. Sizin sorumluluğunuz, aynen Atatürk’ün hissettiği gibi bu vatana yardım etmektir.
Yardım şekli ve yöntemleri de bir reçete olamaz. Evvela sizin yapabildiğiniz herşey, en luzumsuz görülen bile, yapıcı oldukça, gerekenin yapıldığı sayılmalıdır. Siz geliştikçe yönetmeleriniz de, yapım sahanızda

About The Author

0 Comments