Lübnan faciasından alınacak ders

 

Dört yıl önce, ABD’nin Batı dünyasının ekonomik çıkarlarını koruyabilmesi, Petrol kaynaklarının Saddam ve benzeri diktatörlerin silah yerine kullanacakları bir güç haline gelmemesi için Arap yarımadası kaynaklarının olumlu ellerde olmasını garantilemesi, ABD yönünden doğru bulunmaktaydı. Bugün ise duruma başka bir açıdan bakmak zorundayız.

O zaman BOP muğlak yorumlardan ibaretti. Karşımızda sonradan yanlış olduğunu öğrendiğimiz toplu imha silahları tehlikesi vardı, ve iç savaşın arifesinde bir Irak yoktu. Amerika gibi demokrasiyi uygulayan ve koruyan bir ülkenin, İsrail’in arkasında Lübnan faciasına göz yumacak kadar yolunu şaşıracağını da kim bilebilirdi?

Hâlâ toplumları kendilerine düşman etmek hatasına düştükleri, maruz kaldıkları soykırımların tekerrür etmiş olması, bize yahudilerin tarihlerinden ders almadıklarını gösteriyor. Ortadoğuda ve Lübnan olaylarında, sebebi ne olursa olsun, yaptıkları son saldırılar ve hâlâ oynadıkları oyun, tarihin tekerrürüdür, ve sonunun neraye varacağını da kestirmek zordur.

Günümüzde, ABD’nin ekonomisinin çok etken bir kısmı, medya, sinema, ve senatosu, tamamen İsrail’in etkisinde olduğundan, Lübnan olaylarına ABD’nin de sürüklendiğini, veya İsraili öne sürerek katıldığını, ve dünyanın husumetini üzerine çekmiş olduğunu görüyoruz.

Son olaylarla ABD Ortadoğuda yahudilere karşı husumeti de paylaşmış oldu.

Evvelce bukadar bariz olmamasına karşın, artık ABD sanki İsrail ile bütünleşmiş gibi hareket ediyor. ABD’nin tutucu ve antisemetik olan kesiminin bu duruma yakında karşı çıkacağı beklensede, başarılı olmaları ve olanları akıllardan silebilmeleri, yakın zamanda gereçekleşemez.

ABD İsrailin arkasında, Lübnan olayıyla, 2.DS’ından sonra edindiği demokratik lider rolüne lâyik olmadığını sergilemiştir. Bundan böyle, köpek balığının artıklarını toplamakla yaşayan parazit balıklar benzeri ülkelerden başkası, ABD’ye eski değeri vermeyecektir. Belirli bir değişiklik doğuncaya kadar da, ABD’nin peşinde gidenler, aynı şekilde, emperyalist peyki olarak damgalanacak, İsrailin yarattığı husumeti paylaşacaklardır.

Lübnan’a gönderilmesi istenen ve ne olduğu kasden belirlenmeyen, fakat şüphesiz İsrail’in korunması için oluşturulan güce katılmak, ABD’nin ve İsrailin izinde, damgalanmaktır.

Türkiye için ABD planlarına katılmamak, diğer Ortadoğu ülkeleri ile birleşmek sayılmaz. Rusya ve Çin ile yatağa girmek de sayılmaz. ABD’ye ihanet de sayılmaz. Sadece benliğimizi ve ulusal değerimizi korumaktır. Etrafımızda olan pisliklere katılmamak ile hiçbirşey kaybetmeyiz. Katılmakla çok şey kaybederiz.

Türkiyenin çıkarları AB ve ABD ye yaranmaya çalışmakla hiçbiryere varmaz. Çünki onların çıkarları ile bizim çıkarlarımız ters düşmektedir.

Türkiye önümüzdeki sıkıntılı günlerde, 2.DS’ında İnönü’nün yaptığı gibi, tarafsız kalarak, sadece bütünlüğünü korumakla yetinmelidir.

Bugün ordumuza düşen vazife İsrail’in korumasında olmak değil, yurdumuzun korumasına, gerekirse PKK ile  mücedeleye hazır olmaktır.

En başta gelen sorunumuz, kışkırtıcı Batı yöntimlerine resti çekerek, hudutlarımız içerisindeki Kürt kökenli vatandaşlarımıza gerçekleri açıklayarak, kandırılmış, ayartılmış, yanlış yola sürüklenmiş olduklarını, en mühimmi, kararlarımızın kesinliğini bildirerek, onlara af teklif ederek, mutlak silah bırakmaya davet etmektir.

Birinci gayemiz ivedelikle PKK sorununu silahla değil, doğuş nedenlerini ortadan kaldırarak, yok etmek olmalıdır.

Güçlü ve kararlı olduğumuzu sergilemek zorundayız.

Şayet Lübnan macerasına sürüklenirsek, biz de tarihten ders almayanlar arasına girmiş oluruz.

Bu gaflet yurdumuzda da terörün artmasıyla, komşularımızla bütün ilişkilerimizin bozulmasıyla, ve Hazer bölgesi ülkelerini kendimizden uzaklaştırmakla, belkide parçalanmamızla neticelenir.

Halen elimizde olan bütün avantajları yok yere kaybetmiş oluruz.
 

About The Author

0 Comments