Anlatmam gerek

 

Dün çıkan yazımda, dışarıya okumaya gidenlerin büyük bir kısmının geri dönmediği ve beyin gücü kaybının artmakta olduğu konusunu ele almıştım. Beni tanıyanların aklına gelecek olan, -Peki sen niye dönmedin? sorusuna cevap vermem gerekiyor:

 

Galatasaraydan 1948, Güzel Sanatlar Akademisi Mimari Bölümü’nden 1954 yılında mezun oldum. Daha mezuniyetimden evvel, mimarlık, taahhüt ve imalat işlerine başlamıştım. Ellili yıllar ve sonu, çok tatsız olayların alevlendiği ortamı yaratmıştı. Ben kabına sığamayan ateşli bir genç olarak, bilgisizliğimden ve başkalarının etkisinde, 1959 sonbaharında ABD’ye gittim. Hayat orada kolay değildi. İlk mücadeleleri verdiklten sonra da tam çalışmalarımın meyvasını toplayacak duruma gelince bırakıp gelmek olanaksızdı.

Kısa zamanda çok başarılı bir meslek hayatım oldu, birçok tecrübeler edinmek imkânına eriştim. Herşeye rağmen 1976 baharında yurda döndüm. Geldiğimden iki ay sonra tencerenin dibi delindi ve Merkez bankası kasasında 3 Cent kaldığını açıkladı. Demirel hükümetinin solu sağ ile kırdırmak politikası yüzünden, sokaklarda korku ve ölüm kol gezmeye başladı.

Geldiğimde gayem çalışmak değildi, dağarcığımda olan bilgileri yurt içinde geliştirmek için önerilerde bulunup faydalı olmak yollarına başvurdum. Ya atlatıldım, ya umursanmadım. Önerdiğim konularda gelişmeler, çabalarımdan 5-10 yıl sonra gerçekleşti. Kimse akıl almak hevesinde değildi. Ortamın gerginliği 1978 sonbaharında tekrar ABD’ye dönmemize neden oldu.

Vatanımda yüz bulmamış olan bilgilerim yabancılara cazip gelmiş olmalı ki, dönüşümden sonra daha başarılı bir meslek hayatım oldu. 2001 yılına kadar da tam gaz devam etti. Kendimi emekli saydığım yılların yaz aylarını da, tekrar Bodrum’da geçirmeye başladık.

Bodruma yerleştiğimden beri Yarımada gazetesinden, sadece faydalı olabilmek geyesiyle, halkımıza ve yetkililerimize seslenmekteyim. Bügüne kadar 209 makalem yayınlandı, birçok önerilerde bulundum. Kendi fikirlerimden fazla, birikimimde olan bilgileri, kanıtlanmış bilim konularını, yerel ve genel düzeyde, yetkililerin dikkatine getirdim.

ABD’de danışman olarak her saatime yüzlerce dolar verdikleri halde, burada bedava yaptığım önerilere kimse aldırış etmedi. Yazdığım yazılar, yaptığım öneriler nedeniyle yapılmış olan işler devede kulak olarak kaldı.

Ben almak arzusunda değil, vermek için çalışan bir yaşlıyım. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Hayatını kazanmaya çalışan, bilgisini kullanarak  gelişmek imkanı arayan, buna mecbur olan biri değilim. Beni yıldırmak kolay olmaz.

Fakat geçen yazımda konumuz olan ve geri dönmek istemeyen gençlere baktığım zaman, onları kınamak aklımdan bile geçmiyor. Hislerini biliyorum. Onlar bu durumda haklıdır. Onların yılması da kolaydır ve doğaldır.

Biz herşeyi bildiğine başkasını inandırmaya çalışan, bilgiyi değil kendi kişiliğini ön planda tutan, kimseden aşağı kalmamayı adet edinnen, laf dinlemeyen bir toplumuz.

Böyle bir toplum, dışarıda kapış kapış istenen, saygı ile karşılanan, gelişme sahası sağlanan, ateş gibi gençleri, geri getirmek olanağına sahip olamaz.

Başkasından her an birşey öğrenmenin zevkine varmamış, hâlâ kendisini üste çıkararak değer kazanacağını sanan cahillerin bol olduğu bir toplum, ne bilim adamını, ne düşünürünü, ne de gençlerini bağrında barındırabilir. Yetişdirdiği evletlarını dışarıya kaçırmaya, onlardan yabancıların istifade etmesine katlanmaya mahkumdur.

Kişiye saygı ve bilime değer vermek, batıyı uygar yapmıştır.

İkiyüz yıldır içine düşmüş olduğumuz Batı kompleksinden kurtulmak için, bilime saygı göstermek, ve bilmemekten değil, öğrenmemekten utanılması gerktiğini anlamakla başlayabiliriz.

About The Author

0 Comments