Şükran günü

Bugün ABD’de şükran günü (Thanksgiven day). Göçmenler Amerika’ya ayak bastığından beri, her yıl Kasım ayının son haftasında, Perşembe günü, şükran günü olarak kutlanır. Gençler, uzun mesafeler aşsalar da, annenelrinin, babalarının, yoksa yaşlı akrabalarının evlerine giderler. Öğleden sonra, bütün aile masa başında toplanır ve fırında pişmiş Hindi ile kabak tatlısı yenir. Allaha vermiş olduğu nimetler için teşekkür edilir.

Göçmenler Amerikaya geldikleri zaman, kış çabuk gelmiş ve daha birşey yetiştirmeye vakit bulamadıklarından, kış aylarında açlık çekmişler. Hernekadar yerliler (kızılderililer) onlara yarım etmişlerse de, açlık birçoklarının ölmesine neden olmuş. Onların tamamen yok olmasını önleyen de, Amerikanın yerli hayvanı olan, yabani Hindiyi yakalayıp yemeleri olmuş.

Kışı sağ olarak atlatanlar, yaz geldiğinde, en başta gene Amerikanın yerli bitkisi olan mısır, ve türlü nebatlar yetiştirerek, yaz aylarında kışa hazırlık yapmışlar. Sonbahar geldiğinde de, herhalde işi garantilemek için, hayatlarını kurtaran Hindi’yi, bu şükran gününde yemeye devam etmekle, elde ettikleri bereketlere, sevdikleri arasında, tanrıya teşekkür etmek adetini getirmişler.

Ticâri nedenlerle, hediye alma, kart gönderme yarışına dönerek yozlaşmış ve hakiki anlamlarını kaybetmiş olan, Noel ve Yeni yıl gibi diğer bayramların yanında, şükran günü hâlâ anlamını korumakta ve tüm ailenin bir arada olmasını sağlamaktadır. Bu gün Amerikan hayatında sevilerek karşılanan ve kutlanan, ailenin her ferdi tarafından arzu ile uyulan bir günüdür. Sevgi ve saygı yanlız Allaha ve verdiği nimetlere karşı değil, ailenin büyüklerine de gösterilen sıcak bir yaklaşış fırsatıdır.

Amerikaya geldiğim 1959 yılından beri, onların şükran gününde izlediğim sevgi, ve beraberlik paylaşmalarını, herzaman takdir eder ve gıptayla karşılarım.

Daha iki hafta evvel ben hâlâ Bodrum’dayken, biz de Ramazan bayramımızı kutladık. O günlerde etrafımda olanlara üzüntüyle baktım. Çok kişi,-Aman bayramda evde oturulmaz, biryere kaçalım, havasına bürünmüştü. Sanki bayram ve bayramlaşmak âdeti bir başbelası olmuştu. Gençlerin gidecekleri yer yoktu, çünki yaşlıların çoğu yerlerinde bile değildi, kaçmışlardı!

Vaktiyle bayram sabahının erken saatlerinde, babamızın peşine takılır, bayram namazına gider, sonra eve döner, birbirimizle bayramlaşır, hazırlanmış olan bayram kahvaltısını bütün aile bir arada yerdik. Küçüklere ufak hediyeleri verilir, bayramlık giyisileri giydirilir ve misafir ağırlamaya hazırlanılırdı. Yaş veya durumları itibariyle, evvela gençler yaşlıların evine bayramlaşma ziyaretine gelirlerdi. O zamanlar her ailede zorluğa düşmüş emektarlar vardı, ve onlar ziyarete geldiklerinde fitre ve zekat dağıtılırdı. Sonra yaşlılar iade ziyaretine giderlerdi. Dargınlar barışır, kızgınlar kızgınlıklarını unuturlardı. Biz çocuklar da onlarla beraber giderdik. Gittiğimiz yerlerde herkeze şeker tutulurdu, çocuklara da bazen ya ufak bir harçlık, veya mendil verilirdi. Ben çocukken bu ziyaretlerden çok hoşlanırdım ve Amerikaya gelinceye kadar da bu adetleri bırakmadım.

Benim bildiğim kadarıyla ve yetişiş şeklimden ötürü, gördüğüm insanlar bu adetleri aşırı dindar oldukları için değil, örf ve adet olduğu, birbirlerine saygı ve sevgi duydukları, duymak istedikleri için uygularlardı. Bu hareketler içerisinde hiçbir ticari baskı, hiçbir yobazlık mevcut değildi.

Aynen Amerikadaki ailelerin Allaha şükran günlerini sevgi gösterileri içinde kutladıkları gibi, biz de Ramazan bayramını sevgi ve mutluluk içinde kutlar, sevgimizi etrafa yaymak zevkini bulurduk.

İki değişik kültür ve değişik din altında, bu yıl, birbirine bukadar yakın düşmüş olan bu bayramların, bukadar değişik değerler verilerek kutlanmasını üzüntü ile karşılamamak mümkünmü? Hakiki değerlerimizi ve kültürümüzü umutmuş olmamıza yakınmamak elden gelirmi? Ben batılaşmanın bu olmadığına eminim, ya siz?

About The Author

0 Comments