Bodrum da ölebilirmi?

 

Hem de nasıl. Biz bilgisiz yaklaşımımızla ne şehirler öldürdük, Bodrum onların yanında ufak lokma kalır.

Ben Bakırköy’de doğdum, Suadiyede büyüdüm. İstanbulun şanslı evlatlarından biriydim. Kadiköyden Bostancıya kadar olan Bağdat Caddesi, iki tarafı sıkışık olmayan villalar, eskiden kalma köşkler ile süslenmişti. Birçok evin önünde kaldırım olmasa da, bahçelerin çoğu son derece bakımlı ve güzeldi. Taşıt tramvay idi, ve yazın açık vagonda gül kokularını doya doya içiğmize çekerek giderdik. Hayat sakin, hava temiz, denizimiz de, içme suyu kadar berrak idi.

Çocukluğumda, Altunizadede oturan Anne-Annemi ziyarete gider, Çamlıca tepelerinde, Fener Bahçe’de, piknikler yapardık. Oralarda eski köşklerden, çamlardan, bağlardan, bahçelerden başka, hemen hemen, başka birşey yoktu.

İstanbul ise dünyanın en etkili tarihinin izlerini korumuş, bütün özellikleri ve haşmeti ile yaşayan, batının kitaplarına, tablolarını modellik yapmış, unutulmaz güzellikte bir yöre harikası idi. Havası temiz, denizleri dünyanın en lezzetli balıklarıyla dolu, midyeleri eşsiz, plajları, suları, dereleri, her yeriyle tertemiz, sanki yere inmiş, bir cennet idi.

Biz bütün bu değerleri, güzellikleri, temizliği, yirmibeş yıl gibi kısa bir zamanda yok ettik. Bilgisizlik, plansızlık, bencillik, şahsi çıkarlar, yanlış uygulamalar, kötü imar yasaları ile, tarümar ettik. Evvela küçük büyük demeden, senayi’yi kentin içine soktuk, oy toplamak için sahipli arsalar üzerinde gecekondulara göz yumduk. Yemyeşil tepelerin işgâline gık demedik. Üstelik bir süre sonra başkasının arazisine kurulmuş bu kaçak yapılaşmaya iskan verdik. Büyüyen kentin pisliklerini denizlerimize atmaya başladık. Kentin her tarafında yanlış imar uygulamaları ile, alt yapısı, yolu, suyu, elektriği, arıtması olmadan, binaların yapılmasına izin verdik.

Bakımsız bırakılmış Anadoluyu geliştirip, sakinlerini kendi yerlerinde iş sahibi yapmaya gayret edeceğimize, İstanbula akın akın gelmelerine çanak tuttuk. 1950 de kent nufusu ikimilyondan az iken, otuz yılda oniki milyona çıkmasınının yaratacağı sıkıntıları görmemezlikten, duymamazlıktan geldik. Çoğunu oy toplamak için, bile bile, göz göre göre, hiçbir uyarıya aldırmadan, hiç ileriyi düşünmeden yaptık. Şehrin içi sayılacak Tuzla’da, tersane yapılması bile yetkilileri rahatsız etmedi. Hiçbir itiraz dinlemediler, olanlar oldu, olmakda devam ediyor.

Yirmibeş otuz yılda, hiçbir yerde temiz deniz kalmadı, balıkların çoğu yok oldu, bütün izmit körfezi öldü. Plajlar girilmez, sahiller lağım kokar oldu. Yıllarca, milyonların sıvı ve katı atığını, arıtmadan denize döktük. Sahilleri balçığa çevirdik, dereleri kanalizasyon akımı için kullanmaya başladık.

Güzelim istanbulu dünyanın en çirkin apartımanları ile doldurduk. Sokaklarımız eskimiş suratlı, bakımı yapılamayan adî binalarla doldu. Tam bir mimarî acube yaratmakta çok başarılı olduk. Mimarlar çirkin binalar, yanlış ve yersiz kullanılan malzemeler ile, kenti mahvettiler, sonra da utanmadan suçu kalfalara yüklediler.

Bütün bu yapılanların bugün hiçbir suçlusu yoktur. Çünki suçlu yurdumuzda daima başkasıdır. Burada da, ya eski belediye başkanı, ya geçmişteki parti, suçludur, ya da suçlayacak kimse kalmazsa, tahsisat yokluğu deriz, işin içinden sıyrılırız. Biz, zemzemle yıkanmış, hiçbir zaman suçlu olmayan bir toplumuz.

Evet sevgili Bodrum’lular, biz Bodrumu kolaylıkla öldürebiliriz. Çünki biz İştanbul gibi bir mücevheri bile, yarım asırda, tarihi kentler haritasından silinecek duruma getirmiş bir tecrübeye sahibiz. Bizim tahripkar gücümüze Bodrum vız gelir.

Sayın yetkililer, sayın iş sahipleri, sayın Bodrum yarımadasında yaşayanlar, bu anlattıklarım gerçektir ve olmuştur. Orada olmuştur, burada da olabilir, burada olmak üzeredir.

Burada da olmasını istemiyorsanız, uyanmak, düşüce ve bilgi ile hareket etmek zamanı, çoktan geldi. Bodrum’da birkere ölürse, birdaha kimse diriltemez.

 

About The Author

0 Comments