Eksi iki

 

Bu yıl da gene iki mavi bayrak daha kaybettik. Ben daha fazla kaybedeceğimizi beklerken bukadarla atlattığımıza sevindim demeye utanıyorum. Çünki atlatmış olmamız problemlerimizin halolmuş olması anlamına gelmiyor. Biliyoruz ki şayet acele önlem alınmazsa geleck yıl daha da fazla bayrak kaybedeceğiz.

İçine girmiş olduğumuz bu aşağıya düşüşten ancak kamunun bilincini ve desteğini arttırmakla kurtulabiliriz. Yetkililerin yapması gereken son iki yıldır mavi bayrağını kaybeden yerlere SARI bayrak asma cesaret ve öngörüsünü gösterebilmeleridir. Şayet bunu yaparlarsa hem o bölgede olan ve pisliklerini hâlâ denize döken oteller akıllanacak, hem de bunu gören halk, -Artık yeter, acil çözüm istiyoruz diye sesini yükseltecektir.

Halkın sesi yükselmedikçe, problemlerin boyutu ulusal mediyaya yansımadıkça, ve yetkililerin alacağı oy tehlikeye düşmedikce, işlerin yapılmayacağı artık belli olmuştur. Yıllardır şu veya bu sebeplerden, aynı temel konular hal olmamış olarak karşımızda durmaktadır.

Denizimizi pisletmemiz, ayıptır, uygarlık değildir, kendi çocuklarımızın sağlığına zararlıdır, yerli ve yabancı turistimizi sonunda kaçıracaktır, bu aptallık, bindiğimiz dalı kesmekten başka hiçbirşey değildir.

Bodrum cazibesini kaybettiği anda, geri dönüşü olmayarak, yerli ve yabancı turistini kaybeder, ve bütün işyerleri batmak durumuna gelir. O zaman kurulacak kriz komitelerinin de hiçbir faydası olmaz. Bugün yapılmayan iş, yarın geç kalmış sayılır, anlayışına girmezsek bizden de bu kente hiçbir hayır gelmez.

Mavi bayrak temiz suya verilir, verilmeyene SARI bayrağı koyun da milletin aklı başına gelsin. Yeter, yeteeer, bizim sabrımız kalmadı, peki sizlerin de hiç utanması kalmadı mı? Hâlâ nazım plan mı bekliyorsunuz? Ayol plan onaylandığı zaman ona ihtiyacımız kalmayacak, çünki ne kullanabileceğimiz deniz, ne de turist kalacak.

Bunun yaygaracılık olduğunu düşünen varsa, onlara İstanbulun, İzmitin, İzmir, hatta Fransada Rivyerasının düştüğü durumları hatırlamalarını öneririm. O yörelerin suları pislemniş ve kullanılmaz hâle gelmiştir. Fransa yirmi yıl evvel önlemler almaya başlamış ve ancak deniz kendisini temizlemeye yeni başlamıştır. İstanbul, İzmit, İzmir hâlâ kullanılmaz halden kurtulamamıştır.

Şayet biz de Bodrum’un bu vaziyete düşmesini istiyorsak aynı yolda harekete devam edelim, hedefe erişmek için çok az bir zaman kaldı.

Yetkililer yetersizlikleriyle oyalansınlar, halk sesni çıkarmasın, esnaf altına çukur açıldığı halde umursamasın, ve felaketi bekleyelim.

Amma biliyoruz ki felaket geldiği zaman bunlardan hiçbiri suçlu olmayacaktır, bizler daima başka bir suçlu yaratan çok başarılı bir toplumuz. Biz herzaman zemzemle yıkanmış, tertemiz, suçsuz, başkalarına kurban olmuş biçareleriz. Hiç kimseyi bulamazsak, en azından DEVLET yapmadı der, akı pak olmuş olarak kabuğumuza döneriz.

 

Diyelim ki bahçenizde çalışmak için işçi çağırdınız ve adam işini yapmıyor. Bu adamı kullanmakta devem edermizsiniz, yoksa ya işini düzeltmesini, yada çekip gitmesini mi söylersiniz?

Başımızdakiler bizim işimiz görmek için, bizler tarafından vazifeye getirilmiş bulunuyorlar. Hak ve sorumluluk olarak bahçenizdeki işciden hiçbir farkları yoktur. Bize karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleri, vazifelerine devam edebilmek, için yegane çıkar yolları olmalıdır. Onların beceremedikleri vazifede devamları artık onların kusuru olmaktan çıkar ve halkın kusuru haline varır.

Sayın Bodrum’lular, işin hakikati budur, peki şimdi ne yapacağız?

Oturup felâketi mi bekleyeceğiz, yoksa yetkimizi mi kullanacağız?

Aydın gençlerimiz, neredesiniz? Yasal gücünüzü kullanınız.

About The Author

0 Comments