Öğrenci ve dayak

 

Geçen hafta çıkan haberlerde Yatağan’da bir öğretmenin öğrencisini dövmekten zanlı olarak sorgulandığını ve okul yetkilileri tarafından araştırma yapılacağını okuduk. Ateş yanmayan yerde duman çıkmaz diye düşünerek bu tür olayların hâlâ olduğuna çok üzüldük. Hâlen mevcut oduğunu duyduğumuz medreselerde neler döndüğünü bilmemiz mümkün değil, amma hiçdeğilse okullarımızda falaka devrinin çok geride kalmış olduğunu düşünmekteydik.

Evvela şunu açıkca belirtmek isterim ki, hiçbir zaman bir öğrenci dövülmek veya hakaret edilmek gibi ilkel ve aşalıyıcı bir muameleye maruz kalmamalıdır. Bu hiçbir nedenle kabul edilemez, kötü muameleye maruz kalanın karekterinde isyankarlığın büyümesine neden olur ve bu çocuk da ileride aynı şiddetle hareket eder. Köpek terbiyecileri bile sahiplerine köpeklerini dövmemelerini, sadece ihtar etmelerini, ufak cezalar vermelerini, tavsiye ederler. Artık dövmekle iş görmek, en uygarlıktan uzak, en ilkel bir tutum sayılmalıdır.

USA de yarım asır kadar evvel Dr. Spock ve benzeri yazarların neşriyatları ile başlayan aşırı hoşgörülük hâlen kontrol edilemeyecek boyutlara erişmiş ve bu ülkenin gençlerinin, ailelerin yapılarının, yozlaşmasına neden olmuştur. Aşırı liberal yaklaşımın ve yaşamı iyi tanımadan alınan önlemlerin meyvası olan bu durum, masumane birkaç olay ile başlamış ve zamanın akımına uyarak, liberal tutumlu habere aç gazetelerin bigisiz afişlemeleri nedeniyle tamamen ölçüsünü kaybederek idaresi mümkün olmayan boyutlara erişmiştir. Hâlen USA de okullarda her şekliyle, hocaya saygı, ve hörmet kalmamıştır. Hoca öğrenciye elini kaldırmak değil,neredeyse  yan baksa şikayete maruz kalmaktadır. Bazı hususî okullar hariç, diğer kamu okullarının yarısndan fazlasında öğrencileri displinli tutabilmek hemen hemen imkansız bir hal almıştır.

Öğrenci ile öğretmen arasındaki ilişkinin olumlu bir şekilde tutulması, gencin gelecekteki hayatı için korumamız gereken çok hassas bir denge olmalıdır. Bu denge ne öğrenciyi dövmeye veya hakaret etmeye, ne de öğrencinin saygı dışı, isyankar hareket etmesine müsade etmemelidir. Bu denge bozulduğunda USA deki durum ortaya çıkar ve geriye dönüş yok gibidir. Okulda kendisine tanınan aşırı hoşgörü, aile içerisinde de büyüklerine karşı saygısızlığı, hörmetsizliği, söz dinlememeyi beraberinde getirmiştir. Bunun tersi, evdeki aşırı hoşgörü okulda öğretmenlere karşı isyankarlığı doğurur. Neticede bundan en büyük zararı gören gene çocuktur. Kontrol edilememekten, verilen zamansız serbestlikten, tecrübesizliğin verdiği zafiyetlerle öğrenci, okula gitmemek, ilaç kullanmak ve içki içmek gibi yıkıcı alışkanlıklara kolayca hedef olacaktır.

Çocukları terbiye ederek yetiştirmek büyüklerin sorumluğudur. Bu sorumluluğu artık dayak ile uygulayamadığımıza göre elimizde yegane kalan yöntemler saygı, disiplin, ayırcalıkların elden alınması, ödev cezaları ve sınıf geçmek gibi şeylerdir. Pamuk ipliğine bağlı bu çarelerin dengesinin bozulması öğretmenlerin işini kolaylıkla, kısa zamanda, imkansız bir hâle getirmeye yeterlidir. Bu kontrolsüzlük aile içerisine de girdiğinde çocuk artık tamamen başıboş kalmış olur.

Yatağan’da olan hadisede kimin haklı kimin haksız olduğunu bilmiyorum, zaten bu yazının, bu uyarımın, nedeni de suçluyu suçsuzu ayırmak değil. Özellikle gazeteler ve veliler tarafından dikkat edilmesi gereken bu hadiselerin boyutlarını büyütmeden, essas gaye olan çocuklara uzun vadede zarar gelmeyecek şekilde, okul ve okul aile birliklerinde, tartışmak olmalıdır. Bir öğretmenin hatasından bir aile o davayı kazanabilir, öğretmen işinden atılabilir, bu hiçbirşey ifade etmez, çünki neticede kaybeden gelecekteki binlerce çocuk olacaktır.

Bu gibi olaylar okul idaresinin hocalarını doğru harekete yönlendirmesi ve devamlı kontrol altında tutması ile başlamalı, ailelerin de çocuklarına öğretmenlerine ne olursa olsun hörmet, saygı ve itaat etmelerini aşılamaları ile devam etmelidir. Yatağan’daki olayda anlatılanlardan bu yönde yanlışlıklar yapılmış olduğu hissediliyor. Şayet böyleyse bu hataların tekrar etmemesi için önlemlerin alınması okul yetkilililririn ve velilerin kaçınılmaz bir yükümlülüğüdür.

Olabileck bir felaketin başlangıcındayız, îtidali ve kontrolü elden kaçırmayalım, haber vermek uğruna yangını körükleyerek büyütmeyelim. Bu hayatî konuda çok hassas davranmamız gerekir, bu tutum da, çocuklardan evvel, olgunlaşmış olması gereken büyüklerin sorumluluğudur.

Şiddetle kalkan zararla oturur, bunu da unutmayalım.

About The Author

0 Comments