Vakit varken- 1/3

Geçenlerde Ortakent’de ışıkda beklerken yolun karşı kenarındaki üzerleri balık resimleriyle süslenmiş minibüsleri zevkle seyrediyordum. Fakat bu güzel an birden bir kabusa dönüşüverdi.

Durakta kalkış saatini bekleyen vasıtanın içerisinde ilk ve orta okul yaşlarında dört-beş çoçuk ve iki kadın vardı. Birden çocuklar pencerede dışrıya yedikleri şeylerin kağıtlarını ve çöplerini atmaya başladılar. Yaptıkları bu harekete ne vasıtadaki hanımlar ne yoldan geçen yayalar, ne de vasıtasına dayanmış bekleyen şöför mani olacak bir harekette bulunmadı. Yolun karşı tarafına seslenmek üzereyken, değişen ışıktan ötürü yola devam etmek zorunda kaldım.

Ufak gibi görülen bu olay, bizim sosyal yapımızın altında yatan yozlaşmanın acı bir örneğidir. Çocuklarımızın yetişişine büyüklerin nekadar az önem verdiklerini göstermektedir.

Eski örf ve âdetlerin yok olmasını, gittikce artan saygısızlığı, yasaları çiğnemenin, kendinin olmayan şeylere el uzatmanın artmasını gördükçe, okulların tutumundan şüphe etmemek kabil mi? Evlerde çocuklara iyi örnek olunmadığını düşünmemmek elden gelir mi?

Bu basit olaylar, aynı çocuklar büyüdüğünde çok büyük boyutlara varmaktadır. Bundan ötürü de yere çöp atma ve benzeri şeyler, denizlerimize hertürlü atık sularını bırakmayı kabul eden yetkililere, sokaklarımızda lağım kokusunu tabiî gören halkımıza, yasaları çiğneyenlere seyirci kalan polisimize, bankaları hortumlayan, hayalî ihracat yapan iş adamlarımıza, onları cezalandırmak sorumluluğunu yerine getiremeyen yargı sistemimize kadar uzanmaktadır.

Kentimizde 1975 yılından beri gündemde olduğu halde, atık suların arıtılması hâlâ tamamen halledilememiştir. Yarımadamızın birçok yerinde bile bile denizlerimizi pisletmekte ve hem gelen turistleri hem de halkımızı tehlikeye koymaktayız. Yağmur sularının kontrolü ise henüz gündemde bile değildir. Bütün bir yaz mevsiminde oluşan, her bölgedeki yolların pisliği, arsalardaki, dağlardaki toz toprak, ilk yağmurlar ile denizimize akacaktır. Uygar bir toplumda  yağmur suları ancak nicelik ve nitelik işleminden geçirildikten sonra, denize kontrollü olarak akması sağlanmaktadır.  Birçok yerde bunu geçici havuzlama sistemi ile ucuz ve kolay bir şekilde başarmak kabildir. Şiddetli sellerin olageldiği yarımadamızda bu hususta hiçbir çalışma mevcut olmadığı gibi böyle bir bilincin de olduğunu sanmıyorum.

Büyük bir hızla büyümekde olduğu açıkca görülen kentimizin yol ve alt yapısını ileriye dönük bir planlamaya eriştirebilmiş değiliz ve hâlâ delikleri tıkama usulüyle çabalıyoruz. Yıllardır üzerinde çalışılan nazım plan bu husularda gelecek beş yıla bile yetecek nitelikde sayılamaz. En fazla onbeş yıl sonra nufusu ikiye katlayacak olan yarımadamızın alt ve üst yapı ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır? Vapur iskelelesi gerçekleşirse binlerce turist bir anda Bodruma nasıl gelecek? Yürüyerek mi? Vasıtayla bugün bile tıkanan yollarımızda kaç saate gelebilirler?  Bukadar sıkıntıya turist katlanır mı? Gemi atıklarını boşaltmak isterse, kendi atığını kaldıramayan bir kent bunu nereye koyacaktır? İskele yapılacak diye bayram edilmesine gülelim mi ağlayalım mı?

Kentin hiçbir yerinde trafik kurallarına uygu sağlayamıyoruz, trafik işaretlerimizi bile uluslararası standartlara getiremiyoruz, kurallar olsa bile uygulamasını yapamıyoruz.

Neyzen Tevfik caddesinde caminin önünde bir vasıtanın çekilmesine izleyen motosikleti bir polis, onun gözlerinin önünde kaldırım üzerinde motosikletlerin yayaların arasında gidip gelmelerine hiçbir  tepki göstermemekteydi. Yere çöp atmasına manî olunmayan bir çocuk, babasının “dur” işaretinde durmamasını, kırmızı ışıkda geçmesini izleyerek büyüyen bir çocuk, işte yukarıdaki şekillerde hareket etmeyi de doğal sayan bir yozlaşmaya erişmiş olmaktadır.

Okullarda öğretilenler bilgidir. Bu bilgilerin örf, adet, yasalar, doğruluk, saygı ve akıl çerçevesinde, benimsenmiş bir doğallıkla, uygulanması ise, uygarlıktır.

Çok acıdır ki asırlarca uygar bir toplum olarak yaşadıktan sonra biz şimdi uygarlığın “uy” kısmına bile varamıyoruz. Bu yozlaşma siyasî ve sosyal nedenlerle gittikçe artmakta olmasına karşın, geçmişimizde köklü bir kültür yatmakta olduğundan, iş işten geçmiş de değildir.

Devamı umut verici misallerle gelecek sayıda.

About The Author

0 Comments