Kişinin gücü

 

 

Kişinin gücüne olan inancımla alâkalı bazı yansımalar bana bu konuyu biraz açmamızın faydalı olacağını belirtiyor.

Ne mutlu bize ki hemen hemen hergün Yüce Atamızın isminin, ya basında ya mediada veya yabancı çevrelerde, şu veya bu sebeplerle anıldığını izlemekteyiz. Hiç şüphe yokki Atatürk yirminci asrın en büyük lider ve ileriyi gören dehasıdır. İsteselerde istemeselerde yabancılar bile artık bunu kanıtlamak zorunda olduklarını görmektedirler. Böyle değerli bir Ataya sahip olmak çok az milletlere nasip olmuştur ve biz nekadar şanslı olduğumuzu unutmamalıyız.

Atatürkün bu millete yapmış olduğunu idrak etmeyen, kıskanan, veya kınayan kişilere acımaktan başka elden birşey gelmez. Ancak Atatürk’ü sevgi ve takdirle ananların birkısmının onun bu millete sunmuş olduğu hediyeynin esas manâsını ve boyutunu idrak etmemeleri çok acı birşeydir. Bu kimselere “Söylev” in bir ciltte özetlenmiş, çok güzel tertiplenmiş, ve günümüzün lisanına uygun olan baskısını okumalarını hararetle tavsiye ederim.

Bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılar onun yolunda ilerleyemediğimizden ve onun hareket tarzını ve kudretini örnek alamamızdan kaynaklanmaktadır.

Yirminci asrın başında Osmanlı İmparatorluğunun çökmek üzere olduğu bir devirde bütün aydınlarımız batıya yönelmiş bir çıkar aramakta iken Atatürk tek başına, evet tek başına, batının gücünün bilincinde olmakla beraber çözümleri onlara bel bağlamadan kendi kudretimiz ile bulabileceğimize inanmış ve bunu gerçekleştirmiştir. Atatürk hiçbirzaman batılı devletleri bir koltuk değneği olarak kullanmayı düşünmemiş, bunu redettmiş, ve kendi ayakları üzerinde durabileceğini milletimize ve bütün dünyaya göstermiştir. Bizden ne isteyecekler dememiş, biz bunu isteyeceğiz demiştir. Bize ne verecekler dememiş, biz bunu alacağız demiştir. Bize acaba ne söyleyecekler dememiş, biz bunu söyleyeceğiz demiştir.

Atatürk bu şekilde hareket ederken hiçbir konuda hayâle kapılmamış, mantık ve imkanlar çerçevesi içinde hareket etme olgunluğunu daima muhafaza etmiştir. Atatürk’ün kendisine ve önderlik ettiği bu millete olan güveni, savaşmaya mecbur olduğu davalarda kabulu imkansız olan alternatifleri yok bilerek, azim, güvenç ve devamlılık ile gayeye doğru adım adım ilerleyebilmesini sağlamıştır. Atatürk hiçbirzaman bir seyyarenin peyki olmayı kabul etmemiş, daima kendisi bir seyyare olmuştur.

İnsanlar insanların, milletler milletlerin ve devletler devletlerin doğal olarak bilgisi, istikrarı ve güvenci olanlarına saygı gösterirler. Bilgisiz, karasız ve güvençsiz olanına da aşağı bakarlar ve ne yapması icap ettiğini dikte ederler.

Atalete uğramış bir Osmanlı İmparatorluğunun batının ilerlemesinden çok yıllar geri kalmış olduğu bir gerçektir. Bu ortam içerisinde yetişmiş olan aydınlarımızın da batıya doğru bakmaları olumlu bir gerçek olmuştur. Ancak Atatürk devriminden sonra bizde bir aşağılık duygusu halinde yerleşmiş olan bu gerçekten kurtulmak ve kendi değerlerimize bakmak zamanı çoktan gelmiştir. Elimizdeki imkanları değerlendirerek gidişatımızı ve istikbalimizi kendimiz tayin etmek olgunluğu ve bilincine de erişmek zamanı gelmiştir. Bunu yapmamız başkalarının bize saygı göstermesini ve değer vermesini sağlayacak yegane yolumuzdur. Alternatifimiz de yoktur.

En kötü şartlar altında, memleketin dörtte üçü düşman tarafından işgal altında iken, Sayın Kazım Karabekir dağil bütün etrafındakiler, endişe, korku, ve eskiye beğlılık boyunduruğu altında başka bir devlete bağlanarak bir çıkar yola razı iken, Atatürk bu yolların  egemenliğe erişmek için bir alternatif olamayacağını söylemiş, göstermiş ve haklı olduğunu da isbatlamayı başarmıştır.

Bugün yetmiş milyon nufusa yaklaşmış olan Türkiye, Avrupanin ve yakın şarkın en büyük devleti olarak, hâlâ en kritik bir coğrafik mevkide doğu ile batı arasında, gerek kültür farkları gerek güç olarak bir köprü durumunudadır. Zaman zaman unutulsada kaçınılmaz önemimiz her fırsatta ortaya çıkmaktadır.

Atatürk istiklal savaşını bu memleketin içerisinden topladığı silah, vasıta, gıda ve benzeri şeyleri kullanarak hiç sayılabilecek boyuttaki kaynaklarımızla kazanmıştır. Bugün bizim kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz temin edemememiz utanç verici bir durumdur. Hâlâ bir ambargo korkusuyla tir tir titremekteyiz. Kendi ayaklarımızın üstünde durabilmek için ilk yapılacak şey en süratli şekilde milletçe her fedakarlığı yaparak bunun için gerekli olan senayiyi geliştirmektir.

Her nekadar bugün vatanımız yabancı ordularla istila edilmemişse de, onlara bağlı olduğumuz maddelerden ötürü, boynumuza bir ekonomik boyunduruk takılmıştır. Şayet biz milletçe bu savaşı veremez ve bu boyunduruktan kurtulamazsak bugün kısmen yok olmuş olan özgürlğümüz yok olacak ve ila-nihâye başka bir devletin peyki olarak yaşamaya mecbur kalacağız.

AB ye girebilmemiz için bize şartlar koşuyorlar ve zama zaman bu istekleri yerine getiremediğimizi de yüzümüze vuruyorlar. İstedikleri şeyler medenî uluslar safında yer almamız için  zaten bizim kendiliğimizden yapmamız gereken şeylerdir. Bunları başkalarının baskısı ile yapmak milletçe küçüklüğü kabul etmemizdir. Müslüman kardeşlerimize yardım etmek için kendi dirayetimizle hareket etmek yerine ABD en emir beklemek küçüklüğümüzü kabul etmemizdir. Türlü tavizlere rıza göstererek borç dilenciliğine çıkmak küçklüğümüzü kabul etmemizdir. Küçüklüğü kabul edene kimsenin saygısı olamaz. Bu da kişinin kudretsizliğinin ispatıdır. Ve bu Atatürkün bize yıllar evvel ısbat ettiği kudretimizi kullanmasını bilmemektir.

Bu yazının gayesi de bu kudretin en kötü şartlarda bile mevcut olduğunu ortaya koymak ve bu kudreti kullanmaya tek tek herkezi davet etmektir. Evet şüphesiz herkez bir Atatürk olamaz amma herkez şu batı kompleksinden sıyrılıp ayağa kalmayı tecrübe edebilir, etmelidir. Alternatif ekonomik boyunduruktur. Bu da çok yakında özgürlüğümüzü ve haysiyetimizi kaybetmemizdir.

 

About The Author

0 Comments