Damla damla göl olur

Bundan evvelki yazılarımda bazı aksaklıkları ortaya koyarak bunları düzeltme çarelerini belirtmeye çalıştım. Bu yazımda problem çözmeye bir ara vererek neden bu hâle geldik onu eleştirmek istiyorum.

Bildiğim memleketler içerisinde Türkiye en çok politikacısı olanı. Mecliste, kulis arkasında, partilerde, her evde, her kahve köşesinde hatta her sokak başında politika konuşulur. Hem de bunları konuşanlar okadar mahir politikacıdır ki herzaman kabahati başkasına yüklemeyi becerirler. O parmak daima karşıyı gösterir. Hiçbir zaman da kendisine yönelmez. Burada yaptıkları rezaletlerin, yalanların unutulmadığını bile bile halkın karşısına geçip tekrar yalanlar ve boş vaadlerle herkezi kandırdıklarını sananlardan bahsetmeyeceğim. Bu sayfaları kirletmek istemiyorum. Burada mesleği politikacılık olmayan bu memleketin hakiki sahiplerini uyarmak istiyorum.

Hiç şüphesiz herkez herzaman birçok şeylerden mağdur olmakta. Bu nedenle de şikayet etmekte. Bu doğal bir olay. İnsanoğlunun beklentisi vardır ve lâyiğini ister, bulamayınca da şikayet eder. Bir müddet evvel köşe yazarlarımızdan sayın Özer Barut beklentilerin eskiye nazaran günümüzde nekadar arttığını çok güzel dile getirmişti. Kendisine katılıyorum. Bilhassa artık televizyonun getirdiği imkânlarla bir dağbaşı köyündeki vatandaşımız bile en kalabalık şehirdeki kişi kadar görüntüye dolayısısla da beklentiye sahip.

Bu arada asırlaca ihmal edilmiş ve sadece orduya asker temin eden bir ortam olarak kullanılmış olan Anadolunun nufusu kısa bir sürede üç defa katlanarak bugünki boyutlara erişti. Bu değişiklikler kültürel yapımızın oturmasına ve seviyesinin yükselmesine vakit olmadan son çeyrek asır kadar kısa bir sürede meydana geldi. Kültür seviyesi bu çabuk artmaya ayak uyduramadı. Bu tabii bir olay bunda da onların kusuru yok. Yazım hiçbir şekilde onları kınamak gayesinde değil. Kusur onlara bu gelişme zeminini hazırlamayanlarda. Gene dilim sürçmeye başladı, konumuzda onlara yer vermeyeceltik. Bu kültür noksanlığından ötürü birçok kimse görebildiği kadar, bilebildiği kadar, yapabildiği kadar yapmakta. Buna da diyeceğim yok, bu da doğal bir olay. Doğal olmayan olay ve kabahat onlara kötü örnek olanlarda.

Biz gençken Atatürk devrini takip eden yıllarda evvela salon koministliği modası çıktı. Bunlar kendileri etkilenmeden gençliğin taze beyinlerini, kendileri mal mülk sahibi oluncaya kadar, yıkamakta devam ettiler. Hatta ve hatta bu elit tabakanın içerisinden bazı daha dar görüşlü olanları bu ütopik arzuların ve fikirlerin çalışmadığı bütün dünyada kanıtlandıktan sonra bile gençliği zehirlemeyi sürdürdüler. Arkasından aşırı turancılar türedi bir müddet de onlar hayal peşinde zehirlerini akıttılar, neyseki bu kısa sürdü. Amma en kötüsü hepsinden daha derin izler bırakacak ve toplumumuzu temelinden çürütecek, olan vurgunculuğu ve hırsızlığı, yalanı dolanı, “işini bilmek” olarak ilan eden, tatbikatını yapıp örnek olanlar türedi. Öyle tesirli ve cazip bir öğretim sahası belirdiki buradan mezun olamayana aptal olarak bakıldı. Ve iki üç nesilik bir sürede biz tarihlere geçmiş olan ahlakımızı kaybettik. Örf ve adetlerimizi yok oldu. Bu memleket soyulmuş sovana çevrildi. Dillere düştük.

Kim bunlar diye düşünmeye başladığınızı hissediyorum, anlatayım. Bunlar hergün etrafınızda gördüğünüz, çöpünü sokağa atan, yere tüküren, trafik kurallarına uymayan, dört tekerlek takmış bir canavar olan, rüşvet veren veya alan, Devleti soyan, iş yaptıklarına kazık atan, kötü malı bile bile iyi diye yutturan, yalan söyleyen, doğruyu saklayan, vergisini vermeyen, üç kuruş kazanmak için KDV vermeden mal almayı veya satmaya tenezzül eden, işini görmeden maaşını alan, saygısız ve hatta terbiyesiz olan hemcinsimizdir.

Medeni bir toplumda yaşayan bir kişinin işlememesi gereken bu suçları, daha dün şehir görmemişken kendilerini bu ortamda bulan kardeşlerimiz yaptığı zaman onlara kızmayalım. Amma onlara kötü misal olmakta devam eden okumuş şehirli kişilere çok kızalım, onlardan nefret edelim çünki onlar bu vatana bu millete en büyük kötülüğü yapmaktalar. Bu milleti bir tahta kurdu gibi içinden kemirmekteler. Onların yüzünden bizi ayakta tutan direklerin içi boşalmakta ve birgün birdenbire çöküverecek.

Bunu okuyan birçoğunuzun hemen benimle aynı inançta olduğunuzu görebiliyorum. Ancak  bu yeterli değil, bir çözüm de değil. Sizden elinizi vicdanınıza koyarak kendinizden, -bende bu yalınışlıkları yapıyormuyum? diye sormanızı isterim. Eğer sizde yukarıdaki medeniyetsizliklerden bir kısmını yapıyorsanız siz de onlardan birisi değilmisiniz? Eğer onlardan birisi iseniz artık bunları yapmayanlar sizin şikayetkerinizi dinlemek istemiyorlar. Demogojiden bıkıldı usanıldı. Evvela kendinizi bir nizama sokun ondan sonra başkasının yaptığından, hatta ve hatta Ankaradan şikayete hak kazanın.

Atatürk en olmayacak şartlar altında, bir tiren bileti alacak parası bile yokken, bu milleti bütün dünya devletlerine karşı durarak, esaretten kurtardı ve bize bugünki uygarlığımızı hediye etti. Bu hediyeyi verirken de onu Türk gençliğine emanet ettiğini belirtti. Biz bu emaneti koruyacağımıza süratle yok etmek yolundayız. Bunun sizin kişisel tutumunuzdan doğduğunu göremiyormusnuz? Bunun yukarıdan başlamadığını ve kişinin hareketinden, kökden doğduğunu anlayamıyormusunuz? Böyle giderse bir Atatürk daha gelse bile bizi kurtaramayabilir. Bugün bizi ayakta tutabilen bir milli gururumuz kaldı. Bu hızla gidersek onu da feda edecek birçok yolsuzlar da çıkabilir.

Zararın neresinden dönülse kardır. Şahsi kusurlarımızı kabul edip onları birer birer düzeltmek yoluna gitmekten başka çaremiz yok. Birisinin gelipte düzeltmesini beklemek hiçbir şeye yaramaz. Bu sadece bir geciktirme oyunu  olur. Biz ancak tek tek kendimizi düzeltebilirsek bu milleti gitmekte olduğu felaketten ve aşağılık durumdan kurtarabiliriz. Tek olarak kişi bu kudrete sahiptir. Onlar çalıyor ben de çalarım demek, hele onlar yapsında ben de yaparım demek çözüm getirmez. Bunu düşüncede olanlar problemin çözüm çaresi değil bir parçası olarak kalacaklar. Çözüm doğru hareket etmeye kişi olarak bugün başlamaktır.

Bu olabilir mi diyeceksiniz, olur, oluuuur, damla damla göl olur.

 

 

About The Author

0 Comments